Serhatın Sesi / Serhat Diyarından Haberler
Serhatın Sesi / Serhat Diyarından Haberler
Haberler / Türkiye

Muharrem İnce, seçim manifestosunu açıkladı

19.05.2018
Muharrem İnce, seçim manifestosunu açıkladı

Muharrem İnce, seçim manifestosunu, 19 Mayıs'ta Samsun'da açıkladı. İnce, Cumhuriyet'in hukuk, demokrasi, ekonomi, dış politika ve eğitim sütunu üzerinde yükseleceğini söyledi.

CHP’nin cumhurbaşkanı adayı Muharrem İnce, Samsun’da gerçekleştirdiği toplantıyla seçim manifestosunu açıkladı.

Seçim manifestosu önce, ülkenin genel durumunun analiz yapıldı. Türkiye Cumhuriyeti’nin uygarlık rotasından çıkarılmış halde olduğu ifade edilen manifestoda, artık demokrasiden, hukuk devletinden, insan haklarından ve özgürlüklerden söz edilemez olduğu vurgulandı.

‘SÖZÜN BİTTİĞİ YERDEYİZ’

Halkın, yargı başta olmak üzere devlet kurumlarına inancının kalmadığının altı çizilerek, şöyle devam edildi:

“Yargı bağımlı hale getirilmiş, hukuk devleti ortadan kaldırılmıştır. İnsanlar ürkek ve sindirilmiş durumdadır. Hiç kimsenin yarın ne olacağına dair bir fikri ve inancı yoktur. Bizzat Anayasa Mahkemesi üyeleri tarafından anayasası rafa kaldırılmış, olağan hukuk sistemi emir komuta hukukuna dönüşmüş ve kurumları Kanun Hükmünde Kararnamelerle işlemez hale getirilmiştir. Kaygı verici, varlığımızı tehdit eden bir dönemin içinden geçiyoruz. Sadece sözün bittiği yerde değiliz, bir adım sonrası özgürlüğün tamamen sona erdiği yerdir, hakkın hukukun tamamen yok edildiği yerdir.

EKONOMİ YÖNETİLEMEZ HALDE

Ekonomik sıkıntılar ve işsizlik can yakıyor. Sattığı aldığını karşılamayan, sanayisinden, tarımsal üretimine kadar dışa bağımlı, üretmekten çok ithal eden bir ülke konumuna getirildik. Ekonomi yönetilemez hale gelmiş, işsizlik ve yoksulluk artmış, ülke ve insanlar borç batağına batmış durumdadır. Hiç kimse artık geleceğini öngöremiyor. Rekabet, şeffaflık ve piyasa mekanizması doğrultusunda çalışması gereken ekonomik sistem terkedilmiş, yandaşlık ve keyfilik esas hale getirilmiştir. Yürütülen yanlış tarım ve hayvancılık politikaları sonucunda Türkiye kendini besleyemez duruma düşürülmüştür. Düzenleyici ve denetleyici olması gereken kurumlar bağımlı hale getirilmiş, Devlet yöneticileri ihale takipçisi ve kaynak dağıtıcısı olmuştur.

GAZETE MANŞETLERİ TEK MERKEZDEN ATILIYOR

Basının hali ortada… Birkaç kanal ve birkaç gazete dışında halka doğru bilgi verilmiyor. Basın özgürlüğü diye bir kavram kalmamış, gazete manşetleri tek merkezden atılır hale gelmiştir. Gerçekler perdeleniyor. Basın, sansürlenmenin ötesinde, korkudan kendini sansürlüyor. Gerçek gazeteciler delilsiz ve mesnetsiz olarak suçlanıyorlar, hukuksuz biçimde cezalara çarptırılıyorlar. Yandaş basın ve televizyon kanalları her fırsatta iktidarın borazanlığını yapıyor, besledikleri sosyal medya trolleri 24 saat yalan üretmek ve yaymakla meşguller.

KUTUPLAŞTIRICI DİL ZEHRİNİ AKITIYOR

Birbirini dinlemeyen, birbirine güvenmeyen ve birlikte yaşama isteğini kaybeden insanların sayısı gittikçe artıyor. İktidarın kutuplaştırıcı dili her gün daha da artarak zehrini akıtıyor. Barışımızdan, huzurumuzdan ve kardeşliğimizden her gün bir parça daha kopartılıyor. Yüzyıllardır beraber barış ve huzur içerisinde yaşayan insanlarımız, inanç, mezhep, etnik köken, yaşam biçimi eksenlerinde kutuplaştırılmış ve birbirine tahammül edemez hale getirilmiştir.

EĞİTİM SİSTEMİ ÇÖKMÜŞ HALDE

En acısı ise geleceğimizin sahibi olan gençlerimizin çok büyük bir çoğunluğunun bu ülkeden kaçmak için yollar aramasıdır. Geleceğine güvenle bakamayan ve ilk fırsatta kendini yurt dışına atmanın yollarını arayan bir gençlik tablosu, aslında felaketin tablosudur. Üstelik yalnız gençler değil, imkânı olanlar da yurdumuzu terk etmek istiyor. Yanlış eğitim ve kültür politikaları sonucunda Türkiye uluslararası değerlendirmelerde en alt sıralara düşürülmüştür. İdeolojik saplantılarla durmadan değiştirilen eğitim sistemi nedeniyle, kaliteli eğitim veremeyen okulların ülkesi olduk.

PASAPORTUMUZ EDİRNE’DEN ÖTEYE GEÇMİYOR

Dış politikada topyekûn bir bozgun dönemi yaşanıyor. Yüz yıllık barışçı ekseninden koparılan dış politika, milli menfaatlerimizi tehlikeye atacak hayallerle ve yalanlarla idare edilmeye çalışılıyor. Pasaportumuzun Edirne’den öteye değeri yok. Yılların diplomasi geleneği devre dışına çıkarılmış, uluslararası ilişkilerimiz saray koridorlarının heveslerine ve keyfiliğine terkedilmiştir. Orta-Doğu batağına dibine kadar saplandık. Kendi çocukları bedelli askerlik yaparken Anadolu’nun fakir evlatları vatan mücadelesi veriyor. Ülkemiz kontrolden çıkmış bir göç politikası sonucunda, gelişmiş ülkelerin dahi kaldıramayacağı 5 milyona yaklaşan bir göçmen sorunu ile karşı karşıya bırakılmıştır. Uluslararası toplumun artık mizah konusu yaptığı bir “sözde dünya lideri”, her gün, her fırsatta ve her kanalda bağıra çağıra dünyayı tehdit ediyor. Türkiye herkesle kavga eden bir devlet haline getirilmiş ve yalnızlaştırılmıştır.

TAM BAĞIMSIZLIK İLKESİYLE YÜRÜYEN DEVLET YOK ARTIK

Tek partinin, daha doğrusu tek bir adamın kaderiyle özdeş hale getirilmiş bir ülkenin, ne kadar kolay yönlendirileceğini bilen uluslararası güçler, adeta keyifle ellerini ovuşturuyor. Sömürge ülkelerin özgürlük savaşlarına öncü ve örnek olmuş, “tam bağımsızlık” ilkesiyle yoluna yürümeyi tercih etmiş bir devlet yok artık… Kıtalar ve medeniyetler arasındaki “birleştirici bir köprü” rolü oynayan ülke yok artık…

FARKLI DÜŞÜNENLER TERÖRİST DİYE YAFTALANIYOR

Demokrasiyle hiçbir alakası olmayan çarpık bir bilinçle karşı karşıyayız. Dini her şeye alet eden bir ekibin tahakkümü altındayız. ‘’Hayatta en gerçek yol gösterici’’ olan akıl ve bilimle yollarını ayırmış çarpık bir zihniyet ufkumuzu karartmaktadır. Düşünce hürriyeti rafa kaldırılmış, tek adamla aynı düşünmeyen herkes hain, terörist veya kökü dışarda diye yaftalanarak, ya tutuklanmakta ya da korkutulup sindirilmektedir. Olağanüstü hal uygulaması olağanlaşmıştır.

KADINLAR PERDE GERİSİNE İTİLİYOR

Kadınlarımızı perde gerisine iten bir hayat algısı dayatılmaya çalışılıyor. Sivil toplum kavramını çarpıtarak yeniden dirilttikleri çağdışı anlayışları ve bu anlayışların ürünü olan her türlü sapkınlığı besleyen bir yönetim var.
Sözün kısası karanlık bir tablo, iç karartıcı bir ülke ve bunalmış bir millet var. Sonu bilinmeyen karanlık bir yola girmek üzereyiz. Toplum olarak yaşama sevincimizi yitirme noktasına geldik.

TÜM BİRİKİMLER SATILIYOR

Felakete doğru doludizgin giden ülkeyi yönetenler, görülmemiş bir aymazlıkla her şeyi istiyorlar. Geçmişimizi ve birikimlerimizi satmakta, bugünümüzü ve geleceğimizi ipotek altına almaktalar.

Kendilerine ve yandaşlarına rant elde etmek için, her gün yapılan imar düzenlemeleri ile şehirlerimizi, kültürel mirasımızı ve doğal çevremizi tahrip etmekteler. Sürdürülebilir çevre anlayışı tamamen ortadan kaldırılmış, şehirler beton yığını haline getirilmiş, halkın nefes alabileceği yeşil alanlar talan edilmiştir. Ardından, sanki bir erdemmiş gibi şehirleri yaşanmaz hale getirdiklerini itiraf etmektedirler.
İzlenen enerji politikaları milli olmaktan çıkmış, dengeli uluslararası politikamıza aykırı biçimde ve kaynak çeşitliliği yaratılmadan dışa bağımlı hale getirilmiştir. Çevreyi yok sayan ithal kömüre dayalı termik santral anlaşmaları hiç bir gelecek kaygısı taşımadan devreye sokulmuştur. Madenlerimiz yandaşlara peşkeş çekilmekte, her türlü şeffaflıktan uzak ve hukuksuz yöntemlerle tahsis edilmektedir.

BİATÇI TOPLUM İSTİYORLAR

Üstelik yaptıkları yolsuzlukların hesabını hiç vermeyecekleri sürekli bir iktidar peşindeler. Biat etmeye, verilene razı olmaya, kanmaya ve kandırılmaya alıştırılan bir toplum yaratmayı arzu ediyorlar. Her ne pahasına olursa olsun iktidarda kalmak dışında düşündükleri hiçbir şey yok. Bu dönemde, gerçeklik ile uygulanan politikalar arasındaki bağ koparıldı. Ekonomik, siyasal, iç ya da dış her türlü politika, gerçeklikten uzaklaştırıldı.

Bu dönemde, adalet ve hukuk arasındaki bağ koparıldı. Adil olmayan bir hukuk dayatılmaktadır. Yargı tayinleri partizanca yapılmakta ve güç karşısında önünü ilikleyen yargı mensupları gittikçe militanlaşmaktadır.

Adalet sadece mülkün değil, başta hukuk olmak üzere, toplumsal düzeni sağlayan bütün unsurların temelidir. Adil olmayan hukuk, adil olmayan devlet demektir. Adalete güvenmeyen bir toplumun güveneceği hiçbir şey kalmamış demektir.
Bu dönemde, liyakat ve ehliyetle, makam ve görevler arasındaki bağ koparıldı. Partili olmak ve kayıtsız olarak biat etmek, her görev için “şart” haline getirildi. Liyakat bir kenara atıldı. Devletin bütün kurumları bir tek kişinin tahakkümü altına sokuldu. Kamu yöneticileri büyük oranda devletin değil, tek adamın temsilcisi haline getirildi. Ortak akılla, bilimle ve tarih bilinciyle yönetilmesi gereken Devlet, ayaküstü kararlarla ve günübirlik politikalarla idare edilir hale geldi. Bu dönemde, hesap verme ile utanma arasındaki bağ koparıldı. Sorumluluk taşıyan görevlerdeki insanlardan sıradan görevlilere kadar, her kademedeki siyasi ya da bürokratik görevli, hesap vermek yerine “yanıldık, kandırıldık, affedin” demeyi adet edindi.

Yukarda genel çerçevesini çizdiğimiz, ülkenin içinde bulunduğu vahim manzaranın bilincinde olarak yola çıkmış bulunuyoruz.

CUMHURİYETİN YÜKSELECEĞİ SÜTUNLAR

Cumhuriyet değerleri ve milletin kayıtsız şartsız egemenliği ilkesi üzerinde yükselecek olan bu sütunlar:

* Hukukun Üstünlüğü ilkesine dayalı, “Hukuk” Sütunu,

*Temel hak ve özgürlükler, toplumsal barış, çoğulculuk, katılımcılık ve özgür basın anlayışına dayalı, “Demokrasi” Sütunu,

*Üretime ve adil paylaşım anlayışına dayalı, “Ekonomi” Sütunu,

* Barış ve Güvenlik odaklı politikalara dayalı, “Dış Politika” Sütunu,

* Ülkemizi muasır medeniyetin üzerine çıkarma hedefine dayalı ‘’ Eğitim’’ Sütunudur.
Bu sütunlar üstünde yükselen onarım projemizin çatısını “kuvvetler ayrılığına dayalı parlamenter rejim” oluşturacaktır. Bu politikaları uygularken çağdaş siyasetin ve çağdaş yönetimin vazgeçilmezleri olan katılım, adil ve sürdürülebilir kalkınma, yerellik, hesap verme, açıklık ve kalite ilkelerini sürekli göz önünde bulunduracağız. Temel hedefimiz halkımızın huzur, barış ve refah içinde yaşamasını sağlamaktır.

 

gazete duvar

Yorum Ekle
Yorumlar
Henüz Yorum Eklenmemiş