Serhatın Sesi / Serhat Diyarından Haberler
Serhatın Sesi / Serhat Diyarından Haberler
Haberler / Türkiye

Kürt Siyasetinde İsrail Faktörü Ve Değişime Direniş /Ayhan Bilgen

29.04.2024
Kürt Siyasetinde İsrail Faktörü Ve Değişime Direniş /Ayhan Bilgen


Dünyadaki değişim, bölgesel değişim, sosyolojik değişim hayatın dinamizmidir.

Meşhur tabirle değişmeyen tek şey değişimdir. Kürt siyaseti bir süredir kendini tekrar etmenin ötesinde yozlaşma ve çürümeye karşı da koruyucu mekanizmalarını işletememektedir. Bunun ortaya çıkarttığı toplumsal kırılma, siyasetten soğuma ve siyasetçiye yönelik güven bunalımının hamaset söylemleriyle aşılmaya çalışılması sorunla yüzleşmeyi ve köklü çözüm üretmeyi de imkansızlaştırmaktadır.

 Bir taraftan kişisel kariyer hesapları ve Türkiye siyasetinin genelini kuşatan çürümenin Kürt siyasetine de derinlemesine sirayet etmesi, diğer tarafta bu çürümeyi halının altına süpüren katı ideolojik mesajlarda ısrar edilmesiyle karşı karşıyayız.Elbette uzun süren çatışmalı dönem siyasetin kendisini özne olarak görmesinin önündeki en önemli engellerden birisidir. Karar alma insiyatifini kendisinde görmeyen siyasal faktörler çözümsüzlüğün faturasını da üstlenmekten ısrarla kaçınmaktadır. Taleplerin yüksekliği yerine kullanılan araçların sertliği siyasetçiler tarafından masaya yatırılamıyor, taleplerle araçlar arasındaki uyumsuzluk, bir taraftan toplumsal meşruiyet krizine dönüşüyor, diğer yandan muhataplık kargaşasını kalıcılaştırıyor.

Silahı sorunun tek belirleyeni olarak görüp siyasetin hareket alanını sadece sonuçlarla mücadele bağlamına hapsetmek, bir kısır döngüyü kalıcı hale getiriyor. Siyasetin silah karşısındaki çaresizliği ne dürüstçe itiraf edilebiliyor, ne de bir alternatif tutum geliştiriliyor. Zaman zaman silahın belirleyiciliğine dair sitem dillendirilirken yeri geldiğinde de sanki silaha rağmen siyaset üretmenin imkanı varmış gibi tutum sergileniyor.

 Gelinen noktada Kürtlerin ya aktif özne olarak siyasi tercihlerini netleştirmesi gerekiyor ya da bu kısır döngüden başka türlü çıkışın olmadığının kabullenilmesi lüzum ediyor.

Eğer talep bağımsız bir devletin kurulması ise gayet tabi kullanılan araçların da demokratik sistem sınırlarını aşan silahlı harekete uygun konumlanacağı açıktır.

 Ancak uzun süredir ana akım Kürt siyasetinin tam tersine, devlet merkezli çözüm yerine toplum eksenli demokratik dönüşümü hedef olarak tarif etmesi kafa karışıklığını ve siyasal söylem tutarsızlığını kaçınılmaz kılıyor. Hak ve özgürlüklerin eşit yurttaşlık temelinde hayata geçirilmesini esas alan bir demokratikleşme programı hedefleniyorsa silahın rolünün işlevinin güncel koşullarda yeniden ele alınması gerekiyor.

Neredeyse 2000'li yılların başından bu yana silahın bir tercih olmadığı, sadece silah bırakma koşullarının oluşmaması dolayısıyla mevcut durumun ortadan kaldırılamadığı çok açık biçimde ifade edilmektedir.

Durum gerçekten böyleyse mevcut koşulların oluşumu, sadece iktidardan beklenecek bir adıma mı endekslenmelidir, yoksa siyaset kurumu mu bu süreci inşa etmeye yönelmelidir. Kürt siyasetinin iki arada kalmışlık sendromunu aşıp kendisini doğrudan bir toplumsal öncü olarak görmesinin önünde ciddi yapısal engeller bulunmaktadır.

 Konuyu parti yönetimlerinin, eş başkanların beceri, yetenek, kapasite ve tarz sorunu olarak ele almak da son derece dar bir yaklaşımdır. Elbette kişilere göre değişen faktörler vardır ancak kişileri aşan boyutun çok daha baskın olduğu da gayet açıktır. Toplumsal beklentiyi karşılayacak bir siyasal iradenin özneleşmesi ancak netleşmesi ile mümkündür. Demokratik siyasetin olmazsa olmazı farklılıklara tahammül ve aykırı görüşlerin zenginlik olduğunu kabuldür. Kürt siyasal özneleri, adeta silahlı aktörlerin doğal militer yaklaşımı ile sivil ve siyasal alanı dizayn edemezler. Farklı siyasal görüşler, farklı aidiyetler, ağır eleştiriler yüksek sesle itirazlar, demokrasinin zenginliğidir.

 Özgüvene sahip siyasal aktörler açısından bunlar tehdit ya da zaaf unsurları değildir. Aksine tahammül sınırlarının genişliği demokratik olgunluk ve düşünsel özgüvenin de göstergesidir. Bölgesel gelişmeler, uluslararası ilişkiler, güvenlik ve savunma sektöründeki değişimler, artık Ortadoğu'da Kürtlerin siyasal mücadele yöntem ve araçlarını da yeniden sorgulamasını zorunlu kılmaktadır.

 Devletler arası gerilim ve rekabetin ortaya çıkarttığı fırsatı atlama tahtasına çevirmenin kolaylığı ortadan kalkmıştır. Gerek batılı devletlerin insan hakları alanında sergiledikleri ikircikli tutum, gerek bölge ülkelerinin birbirleriyle işbirliğine mecburiyeti, Kürtler açısından yeni bir yol haritasını zorunlu kılmaktadır.

7 ekim sonrası Gazze'de başlayan sürecin seyri  ne olursa olsun, sonunda Kürtler açısından yeni bir tablo ortaya çıkacaktır.

 50 yıl önce Filistin direnişi ile aynı ortamlarda buluşarak kendisine alan açan Sosyalist silahlı hareketler Kürt mücadelesinin de ana motivasyon kaynağı olmuştur. Bugün itibariyle 4 parçadaki Kürtler açısından da kolay  çıkış yolunun İsrail ve onu destekleyen devletlerle iyi ilişkiden geçtiğini varsaymak, kendi sonunu hazırlamaktır. Elbette Kürtlerden beklenen İsrail ve onu destekleyen batılı yönetimlerle savaşmak olmasa da bir süredir Kürtler içerisinde İsrail sempatisinin yükselişi hayra alamet değildir.

120 yıl önce Ermeni örgütlülüğünü cesaretlendirip teşvik eden, destekleyen ama sonra ortada bırakan dünya dengeleri Kürtler açısından bir kere daha tekerrür edebilir.


Bölge halklarıyla, barış içerisinde, ülkelerin güvenlik kaygısının nesnesi olmaktan çıkacak bir strateji ile kalıcı ve kabul edilebilir bir barışın imkanı aranmalıdır. Bölge ülkelerinin kendilerini güçlü hissettiğinde başını ezecekleri ilk muhatap olarak Kürtleri görmesi elbette herkesten önce Kürtler açısından hafife alınmayacak bir tehlikedir.

Güvenlik gerekçelerini haklılık boyutundan bir adım daha ileriye götürerek hak ve özgürlükleri kısıtlama gerekçesi argümanı haline getiren otoriterleşme potansiyeli asla ihtimal dışı görülmemelidir.

Saddam sonrası Irak'ta Kürtlerin Batı ile işbirliği sayesinde elde ettikleri kazanımların şimdi İran, Suriye, Türkiye ve Irak'taki tüm Kürtler için bir model olarak benimsenmesi doğru bir analiz yöntemi değildir.

 Bu bölge yönetimlerinin zayıflamasının Kürtler için rahatlamaya neden olacağı iddiası ancak kısa dönem için kolaycı bir beklenti olabilir.

Orta ve uzun vadede göze alınan riskin kapsamlı analizi yapıldığında büyük kıyım ve bastırmaların zeminini oluşturma ihtimali asla göz ardı edilmemeli, unutulmamalıdır.


Kültürel hakların evrensel standartlara uygun ve diğer halklarla eşit düzeye taşınması, siyasal katılımın önündeki her türlü engelin kaldırılması asıl gündem olması gerekirken, bugün itibarıyla ana tartışma ve ayrışma konusu güvenlik politikaları üzerinden şekillenmektedir.

 Önümüzdeki dönemde Kürt siyaseti içerisinde yaşanması beklenen kırılma ve hesaplaşmalar sorunları cesaretle masaya yatırmıyor olmanın kaçınılmaz sonucudur. Kürtlerin, cumhuriyetin ikinci yüzyılında hangi haklara sahip olacağının konuşulması yerine hangi Kürt siyasetçinin peşinden gideceğinin hesabının yapılıyor olması Kürtler açısından büyük bir kayıptır.

 Kürtlerin kişi kurtarıcılığına prim veriyor olmasının doğal sonucu, kurtarıcılar arası iktidar mücadelesinin faturasının da Kürt halkı tarafından en ağır biçimde ödenmesi olacaktır. Orta Doğu'nun en dinamik halklarından olan Kürtler bölgenin sağlıklı değişimine katalizör katkısı yapmak yerine küçük hesaplara dayalı fırsatçılığa yönelirse, büyük kayıpları da göğüslemek zorunda kalacaktır. İsrail'in her şart altında kazanacağı onunla birlikte olanların da kazanan tarafta kalacağı varsayımı, gün geçtikçe küresel düzeyde de gerçekliğini yitirmektedir.

Yorum Ekle
Yorumlar
Henüz Yorum Eklenmemiş