Kişisel Gelişim Toplumsal Değişim ve Siyasal İletişim / Ayhan Bilgen

Kişisel Gelişim Toplumsal Değişim ve Siyasal İletişim / Ayhan Bilgen

Türkiye

Uzun yıllardır insanlığın mutluluğu için bireysel ilerlemenin mi yöntem olarak tercih edilmesi gerektiği, yoksa siyasal sistem değişikliğinin mi öncelenmesi gerektiği tartışılır.

Daha çok inanç, kültür ekseninde ortaya çıkan yapılanmalar, bireysel değişimi önceleyen, bireyler iyi olursa toplumda iyileşir siyasal yapı da bu doğrultuda şekillenir iddiasıyla hareket etmişlerdir.

Konuya daha politik yaklaşanlar ise, siyasal sistem düzgün işlediğinde bireylerin de buna uygun davranmak durumunda kalacağı varsayımından hareket etmişlerdir.

Bu sorunun cevabında yeni bir sentez, yeni bir bakış açısı geliştirmek zorundayız.

Siyasal süreçlere, değişim çabalarına, öncü olma iddiasındaki bireylerin,  elbette değişime de öncülük etmeleri ve bu işe kendilerinden başlamaları beklenir. Ancak göz ardı etmememiz gereken nokta ise, insanın doğası ile ilgili gerçekliktir.

İnsan nasıl bir varlıktır? Tüm topluma ve içinde yaşadığı ortama rağmen kendi doğrultusunu şekillendirme, tüm insanların kapasite ve potansiyeli açısından mümkün müdür?

İnsanın doğuştan güzelliğe meyletme eğilimi olduğu gibi, güçlüden yana olma, güce boyun eğme eğilimi olduğu da bilinmektedir. Bu durumda tüm insanların tek tek birey olarak doğru bir istikamette durmalarını istemek hakkımız olabilir ama  gerçeklikten uzaktır.

Toplum halinde yaşayan, toplumun yaygın özelliklerini taşıyan bireylerin, egemen olan hukuk iktisat ve siyasal ilişkilerden etkilenerek davranış geliştirdiğini tüm insanlık tarihi göstermektedir. Bu durumda toplumsal değişimin nasıl gerçekleştirilebileceği noktasından hareket etmemiz gerekir.

Toplumsal değişim bir boyutuyla öncü kadrolar gerektirir, diğer boyutu ile kitlesel güce ulaşmak için var olan siyasal sistemden etkilenir.

Siyasal iddia içermeyen, politik bir söylemi hedeflemeyen toplumsal değişim iddialarının başarıya ulaşma imkanı son derece zordur.

Toplumsal değişimin siyasal boyutları, politize olmayı, politik çabalar içerisinde bulunmayı zorunlu kılar. Bu da öncü kadrolarla geniş kitleler arasındaki siyasal iletişimle doğrudan ilişkilidir.

Toplumda değişim arzusunu güçlendirecek, karşı karşıya bulunulan tehlike ile ilgili farkındalığı hissettirecek, bir değişim iradesi şekillendirecek, siyasal söylemlerin inşası ve yaygınlaşmasını, siyasal platformları gerektirir.

Sivil vasıfını sonuna kadar koruyacak ama siyasal gündeme odaklanacak bu platformlar, hem özgür bireyi, hem örgütlü toplumu hazırlama çabası içerisinde olacaktır.

Hukuk, iktisat ve siyaset düzeninin barışçıl özgürlükçü eşitlikçi ve dayanışmacı olmasını sağlayacak olan bu çabalardır. Bu çalışmaların iktidar imkanı bulduğunda uygulama sınavına kavuşması kadar, muhalefetteyken sergilediği tutarlı çalışmalar da son derece belirleyicidir.

Örnek oluşturma, model kurma çabaları, toplumun tercih yapma gayretini de etkileyecektir. Her şeyi iktidar sonrasına havale eden ve muhalefet sorumluluğunu reddeden siyasal süreçler, artık temsili demokrasinin eskimiş mekanizmalarını tekrar etmekten ileriye gidemez. Sadece oy verme davranışı ve seçim süreçlerine endeksli muhalefet alışkanlıkları iktidar olma, iktidar imkânlarına kavuşma açısından son derece zayıf kalmaktadır. Bu durum da, toplumda mevcut güçlü aktörlerden yana tutum alma kolaycılığını yaygınlaştırmaktadır.

Küresel iletişim ve etkileşimin neredeyse kaçınılmaz hale geldiği bir dönemde bu çabaların evrensel değerlere ve ulusal üstü ilişkilere dayanması da, insanlığın ortak kazanımları elde etmesi için önemlidir.

Egemenlerin küresel aygıtları karşısında, ezilenlerin, insani değerlere önem verenlerin dayanışması tek alternatif olabilir.

Gazze'de yaşanan işgale karşı bir tarafta çıkar gruplarının göz yumma hatta destek olma çabası, diğer yanda buna karşı vicdanını koruyan kitlelerin uyanışı ve feryat edişi birlikte görülmelidir.

İnsani dayanışmanın tüm kimlik ve inançlar üstü boyutu öne çıkarılabilirse dünyanın her yerindeki acıya karşı duyarlılık güçlenecek ve olumlu gelişmeler dünyanın diğer bölgelerini de tetikleyecektir.

Bölgesel sorunları da bu çerçevede ele almak bu nedenle önemlidir.

İki Dünya Savaşı'nın önemli tetikleyicisi olan faşizm ve sömürüye karşı tepki, çözüm olarak da otoriter arayışları beraberinde getirmiştir. Bu nedenle başta Kürtler olmak üzere eski ulus devlet imkanlarına sahip olmadığını düşünen halkların insanlık yarışına 18 yüzyıldan başlama lüksü yoktur.

Son 200 yılda yaşanan acılardan ders çıkartmak, aynı hataları yeniden tekrar etmekten kaçınmak ve yeni bir çözüm bulmak tüm bölge halklarıyla birlikte Kürtlerin de sağlıklı çıkış yoludur.

Kafkasya'da, Balkanlar'da, Ortadoğu'da yeni çatışma zeminleri oluşturacak hiçbir siyasal formül bölgede yaşayan hiçbir halkın kurtuluşuna huzuruna katkı sunmayacaktır.

01.06.2024 / Ayhan Bilgen

Yorumlar (0)

Yorum Gönderebilirsiniz